Anlatılar





 ........
sıcak agustos ayının birde ramazan ayı olması sonucu üstümdeki askılı 'hafif' dekoltesi olan kıyafetimi görüp kornaya basa basa 'memelerini ne açıyooooosuuunnn' diye bagırarak gaza basan taksi şoförünün umarım 4 tekeri de patlamıştır!
ya da karaköy tünelin orda ayak bilegime kadar uzanan etegimi fark eden herif,çok yakın bir mesafeden 'uzuun etekte yakışmış','etek yakışmış diyorum','uzun etekli' diye taciz eden, sonra onu şikayet ettiğimiz ve arkadaşımla beni başından atmaya çalışan umursamaz polisede lanet olsun!
senem


"Oysa ben tümüyle görünmez olmak istiyordum."

Buraya yazmayı uzun zamandır düşünüyordum. Kendi sorunumu yazmayı. Çünkü her kadının aynı dertten etkilenme biçimleri ve oranları başka başka ve ben sanırım her şeyden evvel kendi etkilenme biçimimi anlamaya çalışıyorum. Çünkü yaşamakta olduğum şeyin üzerimdeki etkisini, günlük yaşamıma etkisini, aynaya bakarken gördüğüm yüzü, yürüyüşümü, oturuşumu ne kadar değiştirdiğini, ve hatta çevremdekilerle ilişkimi ne kadar etkilediğini göremediğimi hissediyorum. Ve kendime ait bir bakış açısı oluşturamadan işin toplumsal boyutunu da tam anlayamayacağımı düşünüyorum.


Alışıyoruz. Alıştık. İlk memelerimiz çıkmaya başladığından beri, hatta belki de ondan da önce taciz edilmeye başladık, taciz etmeye başladılar (birileri..)

Ve sonra bir bakıyoruz, alışamamışız. Bir kısır döngü gibi. Alıştım, alışamadım, alıştım, alışamadım.

Zaman içinde cesurca karşılık vermeyi, karşımdakini küçük düşürmeyi, kendimi sorumlu tutmamayı, özgürce giyinmeyi, özgürce başım dik yürümeyi öğrendim.

Bu yaz fark ettim ki, öğrenemediğim en önemli şey, asıl öğrenmem gereken şey.

Biz kadınlar olarak, doğuştan itibaren kendimizi erkeğin gözünden görmeyi, erkeğin gözünden değerlendirmeyi öğreniyoruz. Birçok zaman farkına bile varmadan. Kendi gözümüzden kendimizi değerlendiremeyecek noktaya çok küçük yaşlarda geliyoruz. İşin ironik tarafı, "erkeğin gözü" dediğim şeyin tamamen hayali bir olgu olması. Yok böyle bir göz. Gelgelelim, böyle bir gözün varolmadığını fark ettikten sonra bile, o izlenme, çıplaklık ve kırılganlık duyguları yok olmuyor.

Çünkü bu duygular, toplumsal yaşamda her an bedenlerimiz üzerinde kurulmuş olan iktidarla yineleniyor. Bu yaz her sokağa çıkışımda her üç erkekten ikisinin bakışlarına maruz kaldım. Evet, maruz kaldım. Edilgen oldum çünkü. Kendi bedenimle sanki bir başkasına aitmiş gibi ilişkilendim. Çünkü bedenim herkes tarafından görülebilecek, isteyen tarafından çeşitli fantezilerde kullanılabilecek, yine isteyen tarafından ellenebilecek bir nesneydi. Oysa ben tümüyle görünmez olmak istiyordum.

Bu öyle bir duygu ki, kendimizi algılama biçimimizi etkiliyor ve bizi hiçbir zaman yalnız bırakmıyor. Kaçacak hiçbir deliğimiz yok çünkü kendi gözümüzde de birer nesneyiz.

Benim derdim bu. Kızgınlığım bu.
Taciz taciz anında kalsaydı belki alışabilirdik.
Belki ağız dolusu küfürle rahatlayabilirdik.

Benim tacize karşı savaşım, bedenimi geri kazanma savaşım.
Bu yüzden bu kadar zor. Ve bu yüzden hayati.

zeynep


"Biliyorum ki hiç de yanlız değilim"

madem anlattıkça azalır bu taciz hikayeleri, o zaman benim anlatacak çok şeyim var dedim yazmaya başladım.
başladım başlamasına da hangi birini yazacağımı bilemedim. çok kereler silip tekrardan yazmaya çalıştım bu yazıyı. ve en sonunda da sokakta, okulda ya da toplu taşıma araçlarında maruz bırakıldığım taciz olaylarından birini değil, gördüğüm kabusların istisnasız tek konusu olan taciz hikayelerimi (!) anlatmaya karar verdim.

herşey değişiyor. yer, mekan, kişiler.. zaman ve tacizin yaşanma şekli hariç. hava karanlık. akşam ezanını geçmiş yani! bir sokakta yürüyorum. her seferinde yalnız tabi. ama karşı taraf yalnız olmuyo. etrafta başka adamlar.. nur yüzlü yardıma hazır amcalar(!).. karşıdan gelişini görürken tedirgin oluyorum ama o amcalara güveniyorum hızlı hızlı yürüyorum. her seferinde kolumdan tutulmak ya da çekelenmek suretiyle yakalanıyorum. her seferinde ama. sonrasında da sıçrayarak uyanıyorum. yıllardır gördüğüm ve dehşet içinde uyandığım tek kabus bu. .ama hakkımı yemeyeyim, figüran halk gündüzleri ya da geceleri sokakta tacize maruz bırakıldığımızda ve nadiren karşılık verdiğimizde sırtlan kesilen ahlak bekçisi amcalar(!), kabuslarımda ikiyüzlülüklerini bir kenara bırakıyorlar. tacizci olduklarını yalanlamıyorlar ya da ortak olmaktan geri durmuyorlar.

kadın olduğum için hayatın her anında tacize maruz bırakılan ben -biliyorum ki hiç de yalnız değilim- yalnız kalabildiğim nadir zamanlardan olan uykumda, konusu ve şekli bu kadar belli olan bir biçimde tacizle yaşıyorum. nasıl bir bilinçaltıdır ki ya da gizli korkudur ki -gizli diyorum çünkü kendime çok da korktuğumu anlatmıyorum. geceleri yürürken erkek birine ihtiyaç duymuyorum. ama belli ki içten içe taciz benim için ciddi bir travmatik mevzu- aslında her an bununla yaşıyorum. bu erkekolmak, erkeklik ne menem bişeydir ki hayatı biz kadınlara çekilmez kılıyor. erkek kısmısının böylesi bir mevzu gündeminde dahi değilken, hayatımın her anında uyurken bile tacizle yaşamak zorunda bırakılışım, sürekli tedirgin ve tetikte yaşamak zorunda olşum mügenin aşağıdaki anlatısında değindiği toplu dayaktan daha öte bir istek uyandırıyor bende. topluca pipileri kesilmeli diyorum mesela!

bu kabusları ne zamana kadar görmeye devam edeceğim bilmiyorum ama bildiğim, anlattıkça yaşananların çok da farklı olmadığı görüldükçe, yalnız olmadığımızı anladıkça büyüyeceğimiz. susmak yerine konuşacağımız. konuştukça korkumuzun azalacağı ve karşı koyabileceğimiz.. karşı koydukça da birleşeceğimiz..

semiha


"Olur böyle şeyler"

Her gün defalarca mağruz kaldığımız tacizi “biz alıştık artıklar”la kabullenmeye çalıştığım bir dönem yaşadım. Hatta öyle bir dönemdi ki bu; “en güzeli duymamış gibi yapmak; konuşmak, bağırmak ödül onlara” gibi cümleler kuruyordum ben de. Peki neydi beni bu kabullenişe sürükleyen? Neydi tacize karşı ses çıkarmamı engelleyen?

Bir keresinde “ne diyorsun ulan sen?” diye bağırdığımda “mutlu olman lazım, beğendik işte, sen gelmiş sorun çıkarıyosun.” cevabını almış olmam olamazdı tek sebep.
Bir başka sefer herkesin içinde “ne sanıyorsun sen kendini, telefonla kouşuyordum” cevabını almış olmam da değildi. Ama belki defalarca aldığım tüm bu tacizden önceden hazırlanmış küstah cevaplardı sebep.
Bağırsam da elime bir şey geçmiyordu işte. Ayrıca bir de ben rezil oluyordum “kendini bir şey sanmak”la suçlanarak. Sonra yapılanlara susmayı seçtim.

Daha mı huzurluydum? Tabii ki hayır.
Kendimi susmaya zorlarken daha da fazla yıpranıyordum.
Sonra bir gün yanımda bir arkadaşım varken karşıdan gelen iki adam gözlerimin içine bakarak “sağdaki senin soldaki benim olsun” dedi. Öfkeden ne yapacağımı bilemez haldeyken arkadaşımın cümlesi işledi düşünceme: “takma ya ben alıştım valla artık, en güzeli duymamış gibi yapmak. ”
Duymamış gibi yapmayı denemeye karar verdim. Yaşadıklarımı düşünüp kendimi ikna etmeye çalışıyordum bir yandan; alış artık sen de, diyordum. Alış. Sonra alışmışım. Yıllar geçmiş. Geçen seneye kadar “olur böyle şeyler”le yaşamışım. Geçen seneye, okul arkadaşımın tacizine mağruz kalana kadar.
Bir toplantı için okuldan beş kişi İzmir’e gidiyorduk ve otobüs firmasından kaynaklanan bir karışıklık sebebi “bayan yanı” değildi koltuğum.
Buraya kadar sorun yok fakat sorun sürekli beğendiğini, yakın olmak istediğini ima eden aynı okulda okuduğum biriyle onca saati yan yana gidiyor olmamdaydı. Fakat sorun çıkaran biri olmak istemedim. Hem ne olabilirdi ki? Mide bulantısını önlemesi için aldığım ilaç sebebiyle yol boyu uyuyacaktım zaten.
Nitekim sabah İzmir’de uyandığımda bir şey olmadı sanıyordum. Oysa sonradan arkadaş olduğumuz, o yolculukta yan koltuğumuzda oturanlardan öğrendim ki sevgili sanılmamıza sebep olan samimi pozlar vermişiz! Samimi pozlardan kasıt ben uyurken saçımı okşayıp elimi tutmasıydı elbette. Yaşadığım en adice tacizdi bu ve artık sessiz kalamazdım.

Sustukça, sanki izin veriyormuşum gibi tacizin dozu artarak devam ediyordu. Sonucu ne olursa olsun bu suçun karşısında durmaya o gün bileklerime yerleşen nefretle karar verdim.
Şimdi istiyorum ki tacize karşı ses çıkarmaya alışsın herkes. Bütün o “olur böyle şeyler” başlarına yıkılsın tacizcilerin. Düşündükçe keyfim yerine geliyor. diyorum ki; elbet bir gün, olacak böyle şeyler.

Özge A.


“Yanlış anlama kardeşimsin.."
Kadın başına var kalmak…
İnsan anlattıkça hafifler denir. Gerçekten de mühimdir anlatmak, önce kendine bile olsa

Kadınların anlatacakları bitmez aslında, omuzda yılların yükü.
Kadın olduğumuz için başımıza gelenleri, bize yaşatılanları birbirimize anlatırsak daha güçlü hissedeceğimizi düşündüğüm için anlatmaya başladım ben...Çünkü bu hayatta kadın olarak var kalmak çok zor. Bu nedenle birbirimizi dinlememiz gerçekten çok önemli…
Gökçe'nin hikayesinde de olduğu gibi taciz edildiğimizde bununla tek başımıza mücadele etmemiz, kendimizi tacizden korumamız bile zor. Zorlaştırıyorlar.
Benim başıma gelen olayda da bunu fark ettim biraz. Kara kara düşündüm, düşünüyorum ve şimdi sizlerle paylaşıyorum…

Yeni taşındığım eve bir tamirci gelecekti. Elbette öyle yoldan geçen bir adam değildi. Bir kurumu aradım, onlar da birini göndereceklerini söylediler. Bir telefon verdiler. Öncelikle o kadar çok bekletildim ki telefonla eve gelecek adamı aradım. Sonunda geldi. İşimi yaptırdığım birine elbette kibar davranırdım. Geç kaldığı için bile pek söylenmedim. Biraz serzenişte bulundum. O da türlü mazaret uydurdu: trafik, zorlu arızalar vs.
Herif çok çenebazdı. Tabii hangi okulda okuduğum soruldu, mezun olduğumu söylemem üzerine şaşırıldı (çünkü daha küçük olduğumu sanmıştı), sonra nereli olduğum soruldu, annem babamın nerede olduğu vb. Buraya kadar çok sıkılmakla birlikte çok ters de davranmadım çünkü muhabbetşinas biri olmamama rağmen böyle sorularla bakkalda, çakkalda çok karşılaşırdım. Özellikle de “nerelisin ve öğrenci misin?” soruları adamların yüzüne hiç bakmasam bile karşıma çıkar bazen. Ancak bu sefer bunla kalmadı. Adam asla susmuyordu. Yalnız mıydım, evli miydim vb şeyleri merak ediyordu ve evlilik sorusuyla birlikte ben gerildim. Benim gerginliğim üzerine adam, “yanlış anlama kardeşimsin, ben de evliyim, üç çocuğum var” dedi; elindeki işi bırakıp çocuğunun resmini falan gösterdi. Ben de kendimi tuhaf hissettim, suçlandım adamın bu açıklamaları karşısında...Çok manasız bir durumdu.

Konuyu değiştirmek istedim çünkü artık çok sıkılmıştım. Bu arada tamiratla ilgili sorduğum sorulara üfürükten cevaplar veriyor, benim bilmeyişimle hafiften dalga geçiyordu sanki. Bu arada tekrar tekrar kardeşimsin yanlış anlama sakın, benim çoluğum çocuğum var diyordu. Bu esnada bombasını patlattı: "belki sana bizim arkadaşlardan bir kısmet buluruz diye sordum" dedi. Ben köpürdüm, adamın niyetine de derdine de içimden sövmeye başladım. Ama dışımdan yalnızca "Yok canım, daha neler" gibi zırvaladım. Adam hala, senin vardır nişanlın falan diyerek ağzımı arıyordu. Tabii ki asla var demedim çünkü bu meseleyi hayatımda biri var diyerek çözmek istemiyordum. Benim sözlerim adam için yeterli olmalıydı. Evet yalnız yaşayan bir kadındım ve onun için çok ilginç olabilir ama evlenmek gibi bir niyetim yoktu, ayrıca ona ne diye anlatacaktım. O kimdi, ona neydi?

Zaman geçtikçe adamın varlığı da beni tedirgin etmeye başladığından ona kızamıyor, bağırıp çağıramıyordum. İşi bitirsin ve gitsin diye yakarıyordum için için. Adam o gün gitti. Derin bir oh çektim, asabım çok bozulmuştu. Olayın tam üzerine arayan anneme anlatacaktım neredeyse ama bunu ailemle paylaşmam bana başka türden bir taciz ve baskı unsuru olarak geri dönerdi. “Kız başıma İstanbul’da olmama” zaten zor katlanıyorlardı.

Kendime çok kızmıştım. Ne diye korkmuştum ki, ne diye korkaklık edip herifi azarlamamıştım. Aslında sadece korku da değil tuhaf bir çaresizlikti içine düştüğüm durum. Kendimi çok suçladım ama unutayım gitsin dedim. Birkaç kişiye anlattım.

Günler sonra telefonuma bilmediğim bir numaradan mesaj geldi. Tanımadığım bir herif telefon numaramı tamirciden aldığını söylüyor ve görüşmek dileğiyle mesajını bitiriyordu. Saçma sapan bir mesajdı. Aslında tam olarak bir şey demiyordu. Öylesine çıldırdım ki mesajı ikinci kere yüksek sesle bağırmaya, sövmeye başladım. Ellerim titriyordu. Gerizekalı herif çalıştığı şirket vasıtasıyla aldığı telefonumu başka bir herife vermişti. Kendimi çok şapşal hissettim. Bende tamircinin numarası bile yoktu. Silinip gitmişti. Çaresiz bana mesaj atan salağı arayacaktım ki muhattabım o değildi aslında. Bir yandan da sinirden ağlıyordum.

Tam olarak anlayamadığı bu halimi ve bu sahneleri izlerken sevgilim, ben ararsam adamın tacize devam edebileceğini, canımın daha çok sıkılabileceğini söylüyordu. O nedenle o aramalıydı ve bunu sevgilisini koruyan adam tavrıyla yapmadığını, hatta beni anladığını, benim bu meseleyi kendi başıma halletme çabamı anladığını, haklı bulduğunu ama işin çok uzayacağını söylüyordu. Çünkü adam onun sesini duyarsa vazgeçerdi ama benim dediklerimi anlamayabilirdi. Haklıydı, adam benim naz yaptığımı bile düşünebilir ya da tacizi sürdürebilirdi. Kaldıracak halim yoktu. Erkek dünyasında ben mücadele edemiyordum.

Telefonu ona bıraktım. Konuşma çok kısa sürdü. Yavşak herif defalarca özür diledi, numarayı arkadaşından aldığını söyledi. Tabii aradan iki dakika geçmeden beni başka bir numara arıyordu. Tahmin ettim, bu tamirciydi. Sevgilim yine kendisi açmak istedi. Bu defa vermedim. O da ısrarcı olmadı. Ona benim iki çift lafım vardı. Ben söyleyecektim. Benim meselemdi.

Adam konuşmaya çabalarken ben aralıksız bağırdım. Hatırladığım kadarıyla “ona yalnız bir kadının” telefonunu nasıl böyle verebildiğini söyledim. Adam eve gelip durumu açıklayacağını söylüyordu. Biraz tırstım. Adam çok defa aradı. Baş edemedim. Bir defasında “mecburen” yine sevgilime verdim. Ona ısrarla benim neyim olduğunu soruyordu. Resmen arada bir erkeğin olması nedeniyle paçaları tutuşmuştu. Sevgilim tabii ki adama neyim olduğuna dair bir açıklama yaptı. Bağırış çağırışlarla gün bitti. Ben sinirimle kaldım.

Sevgilim ve başka birkaç dost “şikayet edelim” dediler. Ben evimi biliyor diye çekindim, korktum. Bir şey olamazdı tabii ama mahallede laf çıkarabilir diye düşündüm. Kapıya gelir, tatsızlık çıkar diye düşündüm. (Birkaç gün yolda birilerini ona benzetip panikledim hatta) Bu saçma sapan olayı unutmak istedim. Neden kızmadım, neden bağırmadım, acaba samimi mi davrandım, nasıl da şapşalım diye kendimi suçluyorum. Ben nerde yanlış yaptım dedim günlerce. Günlerce de sürdü bu. Aslında bugün yazarken bile biraz huzursuzlandım, belki de utandım. Yakınımda meseleyi bilenler ve sevgilim, kendimi suçlamanın yersiz olduğunu hatırlatmasalar durmayacaktım ki bunu hatırlatanlardan birinin erkek olması da ilginçtir. Kendimde hata aramam nasıl da bir içselleştirmenin sonucuydu. Neyse ki şanslıydım yanımda yöremde bana bunu gösterenler olmuştu. Ama ne kadar eziktim ki bunu kendim görememiştim. Bazen hala da göremiyorum.

Neyse bu meseleyi korktuğum ve artık yorulduğum için unutmaya bıraktım.
Kadın başına olmak, yalnız başına kadın olarak mücadele etmek zor.
Yalnız olmadığımı biliyorum aslında ama bunu daha fazla hissetmek istiyorum ama galiba. O günkü hıncım sıklıkla bir hüzne dönüyor. Bazen günün ayrıntıları içinde unutup gitsem de çoğu zaman kadınların başına gelenler içimi dağlıyor benim. Gözlerimi dolduruyor. Hazmedemiyorum hiç.

Bu nedenle yalnız olmadığımızı daha fazla hissetmek önemli. En büyük hayalimse böyle herifleri, kadınlardan oluşan, bütün kadınların dahil olabildiği birliklere dövdürmek. Bir gün dünya kadınların olacak biliyorum çünkü kadınlarla özgürleşen başka bir dünya mümkün. 



müge


 Geç saatte sokakte ne işimiz ola ki?

Aslında burada paylaşacağım şey ben tam da ailemin sınırlarını, bana "gösterdikleri" yaşam alanını reddedip bunları aşmaya çalıştığım zamanlarda başıma gelen bir olay. Gerçi durumu çözmek için geliştirdiğimi sandığım kişiliğimi kullanmak yerine yine aileme başvurdum, olsun. Aşamadığımız binlercesinden biri olarak kalsın o da.

Üniversitede birinci sınıf bitmek üzereydi. Finallerin sonlanmasına da bir hafta kadar vardı ve ben yaz boyunca evde oturmak istemediğimden, eve geç gelmek istediğimden vs. garsonluk yapmaya karar verdim ve çabuk da bir iş buldum. Yer istiklaldeydi ven 22.30 gibi işi bırakıp otobüs+minibüs yaparak eve ulaşıyordum.

İlk günler gayet güzel giderken bir gece minibüsten sokağın başında indiğimde benimle birlikte bir adam da indi. Önümden hızlı hızlı yürümeye başladı. Belirli bir mesafeyi koruyarak yürüyordu. Aslında önce farkında bile değildim adamın. Ama sonra telefon çaldı, ben çantamdan çıkarmaya çalışırken birden geri dönüp bana yaklaştı, benim korku dolu suratımdan çok hoşlanmış olmalı ki bir kahkaha patlattı ve "Korkma, gecenin bu saatinde sana eşlik ettim" diyerek uzaklaştı. Ben tam da bizim apartmanın önündeydim artık, eve gireyim bari dedim. Açıkçası hiç de arkadan seslenmek veya bir küfür sallamak da gelemedi aklıma, karanlık sokak ve ben öyle bir şey yapınca geri dönebilir. Sanırım böyle durumlarda bu "karanlık ve geç saat" durumu hem tacize ortam yaratıyor hem de tepkimizi soğuruyor.

Ertesi gün olayı unutmuştum. Akşam aşağı yukarı aynı saatte çıkıp minibüse yine ana duraktan bindim. Minibüs dolmayı beklerken baktım ki, o adam da biniverdi. Ve yer olmadığından (ben oturuyordum kenarda) tam da benim yanımda durup bana yapıştı resmen ve benim ineceğim durağın adını söyleyerek parasını uzattı. İlk aklıma gelen şoföre sapık bu adam indirin şunu demekti ama diyemedim. Böyle durumlarda hala otobüste tacizden şikayet eden bir kadına tüm otobüs ahalisinin "ayıp ayıp, baban yaşında adam" ya da "senin niyetin bozuk herhalde" diye çemkirmeleri gelir. Ben zaten bunları düşünürken minibüs hareket etti

Ne yapacağımı bilemezken hemen telefona sarıldım ve babamı aradım. "Beni sokağın başında bekler misin?" dedim. Bu söylediklerimi adam da duydu tabi. Sonra aradan 5 dakika falan geçti, benim durağımdan önce indi adam. Ama rahatlayamadım. Babam beni yolda bekliyordu, sordu tabi ne oldu falan diye. Ben de anlattım her şeyi, o da "olacağı buydu zaten, yarın gitmiyorsun bir yere" dedi. Bir çaresizlik duygusu kapladı içimi. Hatta bir ara babam haklı, o saate ne işim var dışarıda, adamlar neden gündüz cesaret edemiyor da gece çıkan kadınlara yapıyorlar diye düşündüm. Tek başıma üstesinden gelemeyip babamı aradığıma göre, demek ki ailemize karşı çıkarken kullandığımız "ben yaparım-ederim" temalı savları yerine getiremiyoruz dedim.

Durum hiçbir yere de bağlanmadı açıkçası. Hala dışarıda bulunma adına kavga veriyorum, bu kavgayı  verirken de feyz aldığım güç başıma bunlar gelecek olsa bile o tanımlanmış yaşam alanında kalamamanın yakıcılığı oluyor. Değişen şey ise, bugün başıma aynı şey gelecek olsa hiç çekinmeden etrafımdaki kitleyi adama karşı kışkırtmak olurdu:)

gökçe

ben de anlatmak istiyorum